Ticari Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk

Ticari Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk

Ticari hayat, dinamik ve karmaşık yapısıyla beraberinde birçok uyuşmazlık getirebilir. Bu uyuşmazlıkların çözümünde, taraflar arasındaki iş ilişkisini koruyacak ve karşılıklı menfaatlere uygun bir yol bulacak yöntemler büyük önem taşır. İşte bu noktada arabuluculuk, mahkeme süreçlerine kıyasla daha hızlı, ekonomik ve dostane bir çözüm yolu olarak öne çıkmaktadır

Ticari Uyuşmazlık Nedir?

Ticari uyuşmazlıklar, tarafların ticari faaliyetlerinden kaynaklanan hak veya menfaat çatışmalarını ifade eder. Bu tür anlaşmazlıklar genellikle aşağıdaki konulardan kaynaklanır:

  • Ticari Sözleşmeler: Satış, distribütörlük, tedarik, franchise veya lisans gibi sözleşmelerden doğan ihtilaflar.

 

  • Alacak ve Tazminat Talepleri: Şirketler arasındaki ödenmeyen alacaklar veya zarar talepleri.
  • Rekabet Hukuku İhtilafları: Haksız rekabet, ticari sırların ifşası veya rekabet yasağı gibi durumlar.
  • Şirket Ortaklıkları ve Hissedar İhtilafları: Ortaklık sözleşmelerinden kaynaklanan anlaşmazlıklar veya kar dağıtımı sorunları.

Türk Ticaret Kanunu’na göre ticari nitelikteki davalar, tarafların tacir olup olmadığına bakılmaksızın bu kapsamda değerlendirilir.

Dava şartı arabuluculuğa konu uyuşmazlıklar Türk Ticaret Kanunu’nun 4’üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen “ticari dava” niteliği bulunan ve “alacak ya da tazminat taleplerinin ileri sürüldüğü” uyuşmazlıklar olmalıdır. Çözümlerinin özel uzmanlık bilgisi gerektirmesi sebebiyle adi hukuk davalarından ayrılan, Türk Ticaret Kanunu ve diğer özel kanunlarda ticari olduğu belirtilen davalar ile tarafların ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davalarına ticari dava denir. Türk Ticaret Kanunu’nun 4’üncü maddesinde ticari davalar ticari işlerden farklı bir kapsamda düzenlenmiştir10 ve yeni düzenleme ile bu uyuşmazlıklar için arabuluculuğa başvurmak artık dava şartıdır:

TTK’nın 4. maddesinde belirtilen ve aşağıdaki şekilde sayılan “Mutlak Ticari Davalar”1 dava şartı arabuluculuk kapsamındadır. Buna göre;

  1. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda,
  2. Türk Medeni Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969. maddelerinde,
  3. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun;
    • Malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203,
    • Rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447,
    • Yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501,
    • Kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519,
    • Komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545,
    • Ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554,
    • Havale hakkındaki 555 ilâ 560,
    • Saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde,
  4. Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta,
  5. Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde,
  6. Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde,

               öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari dava sayılmaktadır.

Buna karşın, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davaların istisna olduğu ve ticari dava olarak kabul edilmeyeceği TTK’nın 4. maddesinde açıkça belirtilmiştir. Ancak bu davalar herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendiriyorsa ticari dava ve dolayısıyla dava şartı arabuluculuk söz konusu olacaktır.

“Nispi Ticari Davalar” olarak adlandırılan her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları da ticari dava olarak kabul edilmektedir. Nispi ticari davadan söz edebilmek için “her iki tarafında tacir olması” ve uyuşmazlığın “her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması” şarttır. Bu şartlar mevcut ise, yukarıda sayılan mutlak ticari davalardan olmasa dahi, uyuşmazlık ticari dava konusudur ve dava şartı arabuluculuk kapsamındadır.

Türk Ticaret Kanunu’nun dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümleri bu hükümlerin yürürlüğe girdiği 1 Ocak 2019 tarihi itibarıyla ilk derece mahkemeleri ve bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtayda görülmekte olan davalar hakkında uygulanmaz. Dolayısıyla arabuluculuğa ilişkin dava şartı 1 Ocak 2019’dan sonra dava konusu yapılmak istenen belirli uyuşmazlıklar bakımından geçerli olacaktır. Açılmış ve halen görülmekte olan ticari davalarda arabuluculuğa başvuru dava şartı olmayıp taraflar bakımından ihtiyari nitelik taşımaktadır. Bir miktar paranın ödenmesine ilişkin alacak ve tazminat taleplerini konu edinen ticari uyuşmazlıklarda alacaklı alacağı para olduğu için icra takibi ve dava yolunu seçmekte serbesttir. Alacaklının icra takibine başvurma yolunu seçmesi ve borçluya karşı genel haciz yoluyla takip başlatması üzerine borçlu ödeme emrine itiraz edebilir. Süresinde ve usulüne uygun yapılan geçerli bir itiraz takibi kendiliğinden durdurur.12 İtiraz üzerine alacaklı elindeki belgelerin niteliğine göre itirazın kaldırılması veya iptali davası yoluna başvurabilir. İtirazın iptali davası genel hükümlere göre genel mahkemede açılan ve incelenen bir davadır. 

Ancak Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A maddesinde öngörülen dava şartı asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğu itirazın iptali davası açılırken de aranacaktır. Alacaklının öncelikle arabuluculuğa başvurması ve arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini itirazın iptalini konu eden dava dilekçesine eklemesi zorunludur. Bu çerçevede icra takibiyle hakkını arama yolunu seçen taraf takibe itiraz edilmesi durumunda açılacak davalarda dava şartı arabuluculuk uygulaması ile karşılaşacaktır. Buna göre borçlu tarafın icra takibine konu borç ile ilgili menfi tespit davası açabilmesi için yine öncelikle arabuluculuğa başvurması gerekecektir.